5 Nisan 2016 Salı

ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE

Selman TEKİN*

Özgürlük, yaşadığımız dönemde ve geçmişte sürekli sorgulanan ve tartışılan bir kavramdır. Özellikle son 200 yılda hemen her şeyde evrensellik arayan insanlar, henüz özgürlük kavramı için bunu başaramamıştır. Bu kavramın bu kadar tartışılmasının sebebi belki de gün geçtikçe insan kendi içine kapanmasına sebep olan sanayileşmenin, ekonomik olarak çarpık durumlar yaratmasıyla oluşturduğu modern köleliktir. Yaşam koşulları her ne kadar değişse de insan var olduğundan beri var olan, insanın varlığını anlamdıran sorular-sorunlar değişmeyecektir. Çünkü biz biliyoruz ki insan insanın özü de değişmeyecektir. Bundan binlerce yıl önce de özgürlük sorunu vardı bu gün de var ve yarın da mutlaka özgürlük sorunu var olacaktır.


Binlerce yıl önce insanlar belki özgürlük kavramını tartışmıyorlardı ama özgürlük için mücadele ediyorlardı, özgürlük için savaşıyorlardı. Bugün insanlar için savaşmasa da esaretleri onları savaşmaya zorluyor ve bunu neredeyse kaçınılmaz kılıyor. Çünkü özgürlük, istediğini yapmak değil istemediğini yapmamaktır. İnsan istemediği işlerde çalışıyor, istemediği toplumda yaşıyor, istemediği koşullarda büyüyor ve daha nicesi… Bu engeller insanları mücadelenin ortasına itiyor ve özgürlük için isyan kaçınılmaz bir hal alıyor.

Bir bağımlılıktan kurtulmanın yolu başka bir bağımlılığı sahiplenmekten geçer. Çünkü her şeyden bağımsız bir hayat yaşanmak bir kenara düşlenemez bile. Her özgürlük mücadelesi zafer ile sonuçlandığında başka bir kısıtlamanın getirdiği başka bir özgürlük mücadelesi baş gösterir. Buna pro-feministler, veganlar, çevreciler örnek olarak gösterilebilir. Çünkü özgür olmak bireyler için geçerlidir. Her özgür birey aynı zamanda her canlının hakkını tanımalı ve savunmalıdır. Haksızlığa, esarete, zulme göz yummak özgürlük kavramına sığmaz. Bu nedenle her özgür birey, her canlının her türlü hakkını savunmalıdır. Özgür bir birey olmak insanları her şeyden bağımsız kılmaz. Bu sebeple sınırsız bir özgürlük istemek hayalden öteye geçemez. Bu hapsolmuşluk insan için önce zaman ve mekân içerisinde sınırlı kalır ve daha sonra insanın dünyaya karşı oluşturduğu bir bakış açısının belli kalıplar içerisinde olmasıyla devam eder. Özgür olan insan ile esaret altında kalan insanın hayata bakış açısı farklı denklemler ortaya çıkarır. İşte bu kişisel denklemler insanın yaptıklarını ve nihai amacını belirler. Özgür olan insan attığı her adımı nihai amacını düşünerek atar fakat esaret altındaki insan öncelikle her adımını özgürlük için atar. İşte bu eşitsizliği ortadan kalkması için esaret altındaki kişinin yaşanmamış yeni bir ömüre ihtiyacı vardır. Ancak bu şekilde kişinin hayata olan bakış açısını tamamen kişisel yorumlara kalmış olur.

“İnsan özgür olduğunu nasıl anlar?” sorusuna baktığımızda şöyle bir cevap verebiliriz: İnsan bu durumun varlığın özünden önce geldiğini kabul ederek anlar. Eğer özünün varlığından önce geldiğini kabul ederse eylemlerinin sorumlusu olmaz, ona sunulan yaşamın bir oyuncusu olur. İnsanın toplum içinde yaşayan bir varlık olması onun münzevi bir hayat yaşamasını imkansız kılar, çünkü bireyin toplumdan uzak durması, toplumun bireyden uzak durması için yeterli değildir. Sanayi, nüfus, kentleşme ile sürekli genişleyen sosyal alanlar münzevi hayatın yaşanacağı bölgelerin sınırlarını tehdit eder ve zamanla bu bölgeleri de içine alır. Hiçbir özgürlük her şeyi mutlak bir şekilde kapsayamaz. Çünkü insan toplum içinde yaşar ve sınırsız bir özgürlük başka bir kişinin özgürlüğüne mutlaka engel teşkil eder. Bu durum her iki tarafın da ortadan kaldırır. Tek temennimiz esaretin mümkün olduğu kadar az olduğu bir hayat.

*Sakarya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü, 3. Sınıf Öğrencisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder