30 Temmuz 2018 Pazartesi

ONTOLOJİ VE SONSUZLUK ÜZERİNE

Metin ARPACI

Derin felsefe gündelik yaşantımızda sık sık meşgul olmadığımız/olamadığımız bir uğraştır. Bunun çok fazla sebebi sayılabilir. Okumaya ön yargılı insanların zaten düşünce üretebileceğini de zannetmiyorum. Bunun haricinde gündelik telaşlar, gelecek kaygısı, ekonomik problemler, ekolojik olumsuzluklar vb. gerçeklilikler de bizleri düşünmekten alıkoyabiliyor. Zannediyorum ki bunun farkında bile olmayan sürüyle insan vardır. Biraz da olumlu düşünecek olursak elbette bu farkındalığı zihninde barındıran ve düşünmek için fırsat kollayanlar da yeryüzünde yoktur diyemeyiz. Sözlerimi fazla uzatmadan üzerinde duracağım konuya gelelim. Ne de olsa ben de varlık üzerine düşünen bir varlığım.


Beynimizin sadece küçük bir kısmını kullanabildiğimiz söylenir. Acaba daha fazlasını ya da tamamını kullanabilseydik pek bir anlam veremediğimiz sonsuzluk hakkında düşüncelerimiz nasıl değişirdi? Maksadım elbette bu konuya açıklık getirmek olmayacak. Bu olsa olsa cevabını bulamadığım onlarca sorudan biri. Sadece evren hakkında bir takım tahmini değerlendirmelerde bulunmak niyetindeyim.

Öncelikle hiç bir varlığın kendiliğinden yokluk durumundan sıyrılabileceğini düşünmüyorum. Ateizm de bana mantıklı gelmiyor açıkçası. Muhakkak ilahi bir kudrete ihtiyaç olmalıdır. Buradan da aslında evrenin sonsuz bir maziye sahip olamayacağı sonucuna varılabilir. Peki öyleyse şu anda kapladığımız alan henüz mevcut bile değilken nasıl bir yer söz konusuydu? Kısaca evrenin yayıldığı ve belki de şu anda hala büyüdüğü boyutun kaynağını sorguluyorum. Burada genel olarak zamana dair bahsetmek istedim. Mekanın sınırlarına değinecek olursak gene en son teknolojik imkanlarımızla dahi göremeyeceğimiz kadar uzaklıktaki yıldız sistemlerini kaplayan karanlık boşluğunun da bir yerde muhakkak tükeneceği kanaatindeyim. O halde bütün bu varlığın olmadığı sıralarda nasıl bir zaman olgusundan söz edebiliriz ki? Bütün bunlardan habersiz olmak ya da anlayabilecek seviyeden uzak olmak sanırım büyük kudretin yalnızlığıyla ilişkilendirilebilir. Gündelik hayatımızda da her insan az da olsa bunu yaşamıştır. Neyse ki bizimkisi daha çok kendi yaşayabileceğimiz oranda ve sınırlıdır diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder